Merkezi Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta bulunan Uluslararası Kudüs Müessesesi, Mescid-i Aksa’nın kundaklanmasının 56. yıl dönümünde “Ayn Ale’l-Aksa” adlı 19. yıllık raporunu kamuoyuyla paylaştı. Rapor, İsrail işgalinin benzeri görülmemiş şekilde yoğunlaşmasıyla kutsal mabedin karşı karşıya olduğu en tehlikeli döneme dikkat çekiyor.
Filistin Enformasyon Merkezi'nin haberine göre, raporda Aksa’nın yalnızca Müslümanlara ait bir kutsal alan olmaktan çıktığı, işgalin artan Yahudi varlığını dayatarak mekânın kimliğini zayıflatmaya çalıştığı ve ortak bir alana dönüştürme çabası içinde olduğu belirtiliyor.
İşgalin iki yönlü stratejisi
Raporun önsözünde, 2025 yılı başından itibaren işgalin iki ana eksende ilerlediği ifade ediliyor: Gazze’de sürdürülen soykırım savaşı ve Mescid-i Aksa’nın İslami karakterinin ortadan kaldırılması.
Bu iki unsur, yerleşimci projesinin önündeki en büyük engeller olarak görülüyor. Aşırı sağcı Netanyahu hükümetinin, Aksa’ya yönelik tüm saldırıları siyasi ve güvenlik desteğiyle koruduğu belirtiliyor. Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben Gvir’in, “Mabed örgütleri”nin önde gelen destekçisi olduğu ve “Otuz yılda başarılamayanı benim dönemimde gerçekleştireceğiz” dediği aktarılıyor.
Siyasi baskınlarda rekor artış
Raporda, bir yıl içinde İsrailli bakanlar ve Knesset üyelerinin katılımıyla Mescid-i Aksa'ya 10 siyasi baskın düzenlendiği belirtiliyor. Ayrıca 17 bakan ve milletvekilinin, ABD Kongresi’ne Yahudilerin Aksa’daki “ebedi haklarını” tanıma çağrısı yapan bir mektup gönderdiği hatırlatılıyor. 2025’in ilk yedi ayında baskıncı sayısında önceki yıla göre yüzde 36’lık bir artış yaşandığı, bu oranın 2003’ten beri görülen en yüksek artış olduğu vurgulanıyor.
İşgal polisinin yerleşimcilere desteği
İşgal polisinin, yerleşimcilerin baskınlarını kolaylaştırmak için tüm imkanlarını kullandığı ifade ediliyor. Baskın sürelerinin uzatıldığı, bekleme sürelerinin kısaltıldığı ve yüzlerce baskıncının toplu girişine izin verildiği belirtiliyor. Tevrat ritüellerine, örneğin epik secde, hayvan kurbanı ve İsrail bayraklarının Aksa avlularında dalgalandırılmasına koruma sağlandığı, 1967’den bu yana ilk kez “hasat kurbanlarının” mabede sokulduğu raporlanıyor.
Provokatif propaganda kampanyaları
İsrail merkezli “Mabed örgütleri”nin propaganda faaliyetlerini artırdığına işaret ediliyor. Aksa’nın yıkılarak yerine “sözde mabedin” inşa edilmesi çağrısı yapan afişlerden, mabedin patlatıldığını veya yakıldığını gösteren videolara kadar pek çok provokatif içerik dolaşıma sokuluyor. Ayrıca, içeride kurban kesme çağrıları yapan geniş çaplı kampanyalar düzenleniyor. Bu sistematik kampanyaların, Siyonist aşırılığı ve şiddeti körükleyen bir zemin oluşturduğu belirtiliyor.
Yahudileştirme projeleri ve mekânsal müdahaleler
İşgalin Aksa çevresindeki Yahudileştirme projelerini sürdürdüğü ifade ediliyor. Emevi sarayları ve Silvan’daki kazılar, Burak Meydanı’nda asansör inşası, Ribatu’l-Kurd’un genişletilmesi, Eski Şehir ve çevresinde yeni arazilerin ele geçirilmesi, mabedin güney ve doğu avlularına yönelik doğrudan yapısal müdahaleler bu kapsamda sıralanıyor.
İşgalin, zaman ve mekân paylaşımını fiilen dayattığı, Müslümanlara sınırlı saatler ayırırken yerleşimcilere tam erişim sağladığı, Babürrahme Mescidi ve doğu avlusunu sinagoga dönüştürme girişimlerinin öne çıktığı belirtiliyor. 2025’in ilk yedi ayında 293 uzaklaştırma kararı alındığı ve Ramazan gecelerinin çoğunda itikâfın engellendiği vurgulanıyor.
Mescid-i Aksa, benzeri görülmemiş bir savunmasızlık içinde
Uluslararası Kudüs Müessesesi, Mescid-i Aksa’nın Arap dünyası, İslam âlemi ve uluslararası toplumun etkili bir tutum sergilememesi nedeniyle benzeri görülmemiş bir savunmasızlık içinde olduğunu ifade ediyor. Gazze’deki direnişçilerin kanının, saldırı ve açlığa rağmen Aksa için gerçek bir kalkan oluşturduğu belirtiliyor.
Müessese, raporunu şu uyarıyla sonlandırıyor: "Yaşananlar geçici bir saldırı değil, Aksa ve çevresini hedef alan dini, kültürel ve demografik bir değiştirme planıdır. Bu plan karşısında sessiz kalmak, işgale çatışmayı kendi lehine sonuçlandırma fırsatı verecek."
El Muhabir